Bu defa bi anda, aniden, durup dururken, bi' saniye evveline inat gibi, ruhuma bir balyoz indi.
Bugün ne giydirsem?
Vokalim, vokalsin, bok var.
9 Kasım 2020 Pazartesi
Gözlerinde birikmiş tuzlu su, damlamasını bitirince kalbime; haliyle kendini kuruttu
Bu defa bi anda, aniden, durup dururken, bi' saniye evveline inat gibi, ruhuma bir balyoz indi.
12 Ekim 2020 Pazartesi
Her seyin sonunda birbirimizi buldugumuz o kitabı yazıyorum..
'Biz bulduk. Biz birbirimizi onca ihtimal arasından, onca gündüz, onca gece ardından, onca mutluluk, onca huzursuzluk içinde, onca badire sonrası, bilmesek; tesadüfi sayacağımız, bir mucize olarak, sürekliliğinden emin, korkudan hırçın, kayıplardan yorgun. Bulduk birbirimizi. Tüm doğumlara, tüm ölümlere, tüm geçimlere,tüm yıkımlara rağmen. Tüm tükenmişliğimizle, dolmuşluğumuzla; taşar gibi memnun. Bildik..
Nasıl yapacağız şimdi sanki hiç buluşmamışız, bilmemişiz gibi?
Neden?.
Üstelik de dünya bize inat gibi hala dönüyorken..'
19 Ağustos 2020 Çarşamba
insan intoleransı 30'larında baslıyor..
Sevgi gösterisi hariç, hiçbir şeyin abartılısına güvenmiyor, samimi bulmuyorum. Hele duygularını abartarak anlatanları -denesem bile- asla ciddiye alamıyorum.
Davranışıyla çelişen her şey; aslında yok.
5 Ağustos 2020 Çarşamba
Kumdan kalelerinize, dalgalarımdan bahsedin
26 Aralık 2019 Perşembe
12 Aralık 2019 Perşembe
6 Aralık 2019 Cuma
KENDİMİ DOGURUYORUM
Açacak mı yarın yine yeni güne açanlar?
Nefesindeyiz O'nun
Bükecek mi bizi mayası ateş olanlar?
Bilmez miyiz ki yüzmeyi
Neden çırpmaz yüreklerimiz bu hüzün ummanında
Umudunu mu yitirdin
Kendi nefsinin kırıklarını kopar icabında..
Biter mi gün gelince
Yutar mı gece
Sessizliğince
Yiter miyiz yolunca
Biçer mi onca
Sonsuzluğunca
tarih değişti, neresindeyiz?
1 Nisan 2018 Pazar
Teşekkür ederim.
Ama bahsetmek istediğim konu aslında bu değil.
Sadece bu yüzden bile çok teşekkür ederim/ediyorum.
Biraz üzüldüm yosun tuttum. Farkettim ki fazla yaştım, kurudum gübre oldum.
Şimdi büyüyorum, bahar da geliyor, tomurcuklandım.
Artık size çiçekler açıyorum.
Minnettarım.
Yani;
Yaşarken hissedilen; mevcut an ve hep yeni anı.
Şaka gibi geldin hakikaten 2018 yılının Nisan biri.
Bu defa fazlasıyla sevdim seni.
24 Ağustos 2017 Perşembe
Göbeğinizden değil de, vicdanınızdan utanın mesela.
Kime ve neye bu öfkemiz?
Özbenliğimizdeki bastırmaya çalıştığımız aşağılık komplexlerimizi yaşımız güncellendikçe ve tecrübelendikçe nasıl olur da kontrol altına almayı başaramıyor bazılarımız? Egolar neden bu kadar tatlı ve baskın geliyor?
Hiç mi ayıp değil, bir kadından doğmuş biri olarak başka bir kadına istenmediği için hırslanıp çirkin iftiralar atmak? Hiç mi utanacak yüzümüz kalmamış bazılarımızın? O kadar mı anlamamışsınız sapienslik mevzularını, ya da o kadar mı yanlış-işimize geldiği gibi- kabul etmişiz?
Mizaç olarak sürekli kendimi olumlu yönde eleştirmeye ve geliştirmeye çabalıyorum ve bu bitmeyecek.
Ama , selam bile verilmeyecek bir boşluktayken, yine de aldığınız Allah'ın selamını balçıklaştırmanızı anlayamıyorum, anlayamayacağım.
Duyduklarıma inanamadım. Tabi ki insanlar konuşuyorlar, konuşacaklar. Konuşsunlar da. Fakat Ağzımızın torba olmaması, haddimizi aştığımızda büzülmeyeceği anlamına gelmiyor, onu bi bilin. Öyle hafife alınacak bir kimse değilim. Sağolsunlar, çoğuna göre çok tatlı bir insan olabilirim. Ama bence siz yine de çizginizi aşmayın ki, kalıbımla kalıbınız yaptığınız çirkinlik düzeyinde size hesap olarak çıkarıldığında ve karşılaştırıldığında hem fizyolojik olarak hem vicdanen kalıcı hasarlar almayın.
Yazık değil mi şimdi, size adaleti biz sağlasak ? Maazallah.
18 Ağustos 2017 Cuma
Yine kendi kendimle konuşuyorum.
Bak bunu herkes müstehcen algılamaya meyilliyken ilk etapta, senin aklına bile gelmeyişinden bu kadar çok sevdim seni.
Çayı alkolden, kahveden bile çok sevmen yüzünden. Hiç bitirmeden hep yarım içmen yüzünden. Bardağa bile içinde çay bırakarak bir karakter yükleyişinden.
'Özledim seni'
Hoş üç aydan üç aya gösteriyorsun. Bu da benim naif şansım olsa gerek.
Gidiyorsun galiba hakikaten parça parça, kural kural, insan insan, gece gece ve saat saat.
17 Şubat 2017 Cuma
Kulaklarım gıcırdıyor.
Emeği geçen kim varsa, sövgüler.
8 Şubat 2017 Çarşamba
Tokat.
Bilgisayarı televizyona bağlıydı. Önce ‘Kahpe Bizans’ ardından ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ izleyerek(dinleyerek) daha önce fonunu boyadığı iki tuvalini tamamlamak için yerdeki minderlerinin üzerine yere boya dökülmesin diye örtüsünü serip, malzemelerini çıkardı. Beraber boyayacaktık aslında. Ama ben bilgisayar başında bir arkadaşımla muhabbete feci şekilde kitlenmiştim. Kafam bozuktu, dertleşerek saat geçirmeye uğraşıyordum.
-“Böyle bakımsızken başlamak istemiyorum” diyerek modunu yükseltmek için saçlarını yaptı. Zaten bu tavrına bile acayip saygı duymuştum. Kendine benim asla beceremediğim kadar saygısı vardı çünkü.
O , hayallerini tamamlarken, ben de bir yandan kafamı muhabbetle dağıtıyor, bir yandan bloguma gelen sorularla ilgileniyordum. Tam bir kendini oyalama merasimindeydim. Ego terapisi.
Bitirdi. Eşyalarını özenle toplarken “kahve içermisin?” diye sordu. Zaten bi tane şekersiz ve sütsüz içmiştim, -ki normalde kahveyle aram hiç yoktur- “yok kuzum sağol.” diyerek bilgisayar ekranında gözlerimi çürütmeye devam ettim.
Telefonumu elime alıp tüm sosyal hesaplarımdaki bildirimlerimi kontrol ettim.Bu sırada Yedi kocalı Hürmüz’ de yeni bitmişti. Konuşurken muhabbet Mahsun Kırmızıgül’ün son filmine gelince fragmanı açtı. Takdir edilesi duruşunu konuştuk biraz.
Bloglardan, yazınca rahatlamaktan bahsediyorduk. Zaten sıksık birbirimizin kafasını açmak, motive etmek ve gerekli teşvik üzerine güzel muhabbetler ederdik. Sonra konu yazmaya kadar gelince blog yazdığımdan bahsettim biraz. Örnek olarak bi kaç saçmalığımı bile okudum.
+” Okumanı çok isterim!” dedim heyecanla. “Tabii özel değilse..”
Bitirdiğinde başlamadan önceki soğukkanlılığına geri dönmeye çalışıyordu. Aslında başarıyordu da. Ama benim ağzıma sıçmıştı. Dönüp bana sarıldı, “moralini bozdum, özür dilerim kuzum” dedi. Bunla daha da yıkıldım. Böyle bi samimiyet olmamalıydı. Sıcacıktı.
Cevabı duyduğumdan bile emin olmadan paketten bi sigara alıp elim titreyerek yaktım. Tokat üzerine tokat gibiydi gece.
Sigaram bitince güçlükle “benim yatmam lazım,yarın hem provam hem programım var. Azıcık uyusam iyi olcak. İyi geceler” diyip sıkıca sarıldım.
Ve tüm bu gecenin üzerine tüm acizliğimle, odama çekilmeden önce sadece :
6 Şubat 2017 Pazartesi
Bana çiçekler. siz de "neden" diye sorun hala içinize.
Tanrı olmayana kalp bilinci versin. Zira, kalp önemli.
1 Şubat 2017 Çarşamba
İnsan-lık / çay'dan-lık
Sevgilim var mı, kolay yem miyim, beynim var mı, kullanabiliyo muyum, ne kadar kullanabiliyorum? Kimle kavga etmişim, kime ne demişim, kim bana ne demiş,kimlere düşmanlık besliyorum, olaylar nasıl gelişmiş..
Hepsini anlatıcam yazıda.
İnsanlar artık belirli bazı kavramları yok sayıyorlar çünkü gerek kalmadığını düşündükleri çok fazla kırgınlık yaşamışlar bence. Çok fazla gözlem yapıyorum. İnsanları tanıyabilme sürem oldukça düşmüş durumda. Bir, hadi bilemedin iki, üç görüşme sonrasında tam bir analiz yapabildiğimi düşünüyorum. Pek az şaşırtıyor insanlar beni. Bu süreçte bi şey daha anlamaya başladım. Aynı zamanda sabır gücümüz de artıyor, alışma eşiğimiz düşüyor. Daha kolay alışıp, sabrederek şaşırmayı bekliyoruz sevdiklerimize karşı. Bildiğimiz kötü şeyleri duyduğumuzda öfkelenmemizin kıvılcımı bu.
İnançlı inançsız farketmez insanlarda inanma eğilimi mevcut. İnanmak istiyoruz çünkü tüm duyularımız buna bağımlı aslında. İyi gelir inanmak. Bi insana, bi olaya, bi hayale, bi varlığa, tanrıya, evrene, evrime, içindeki çocuğa, aynadaki büyüğe..
Var olmak için hayatta kalırken kodumuza işlenmiş en önemli içgüdü. İnanç.
Birilerine inanıp, inandığına pişman olanlar için bi kaç şey yazacağım bu noktada..
Öncelikle kandırılmış olmak bu dünya üzerindeki en önemli öğretidir. Kendimizden öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu gördüğümüz ve bazı konularda kendimizi yanlış telkinlediğimizi anladığımız ilk andır kandırıldığımızı öğrendiğimiz anlar.Öfkeleniriz, kırılırız, bağırırız, ağlarız, 'depresyon'lar yaşarız kendimizce. Kendi kendimizi yerden yere vururuz. sorgularız. Ama çok azımız doğru anektodlar ediniriz.
Hiç şöyle düşündünüz mü mesela?
Evrende o kadar mükemmel bi dengede ve uyum içindeyiz ki, bizim tam zıttımızdan illaki bi tane var ve biz yaşantımız boyunca en az biriyle çeşitli sıfatlarla karşı karşıya geliyoruz. Anlaşamayınca, karşımızdakileri kötü ya da sebep ilan edip ilişkilerimizi olmadık şekilde kestirip atmaya yelteniyoruz.
Asıl önemli olan doğru çıkarımla gerçekten doğru bireyler olabilmek değil miydi? Hepimiz daha iyi olabilme telaşında değil miydik?
Genlerimize kodlanmış olan kalıtsal özelliklerimizi değişemez ilan etmişiz, ama evrime de inanıyoruz.
Kafalarımız çok karışık.
İnsanlar egolarıyla doğarlar. Yaptırım uygulayabildikleri düzeyde egolarını beslerler. Bazıları bu durumu erken ayar ve ve egoyu yenmenin kendinde neleri geliştirebileceğini anlayıp ilkelliği reddeder.
Egoya göre yaşam, insan ırkı için ilkelliktir.
'Ben böyleyim' diye birşey yoktur. 10 yaşımızda hoşlandığımız kız ya da erkekle yaşamıyorsak, hala tüm defterlerimizi pembe renkte kaplamak için ölmüyorsak, o zamanlar ayıp dediğimiz şeyleri şimdi kızdığımızda başkalarına söyleyip eğlenebiliyorsak mesela, böyle falan değiliz.
Zaman değişirken, teknoloji gelişirken, yeni nesile ayak uydurmaya çalışırken kendimize yaptığımız en büyük kötülük; sıkışınca "ben böyleyim" in arkasına sığınıp, kabul görmeyi gururla beklemektir. Bu da yaşadığımız ve anlayıp, atlatmamız gereken en büyük egolarımızdan biridir.
Bir diğeri de, hiçbirimizin bulunmaz hint kumaşı olmadığı gerçeğidir. Malesef ki, insanlar ortalama yüz yıl yaşarken egolarına yenik düştükleri bir çok zaman dilimi olacaktır. Birileri sevecek, birileri gidecektir. Birileri gülecek, birileri ağlayacaktır. Denge olmak zorundadır. Ve dengeyi bunun gibi bi çok unsur oluşturur. Anlamamız ve sindirmemiz gereken, o kriz anlarının ardında ne gizli olduğudur. Sebep de olmayabilir, ama bir tecrübe her zaman edindirir. O tecrübeleri düzgün analiz etmeliyiz. Doğruya göre. Kızgınlık, öfke ya da herhangi bir olumsuz duyguya göre değil.
Affedin mesela. Bunu ilk duyduğumda çok komik gelmişti. Annem ilk aldatıldığımı öğrendiğinde küplere binmiş ama "s.ktret kızım, sen affet, senin omuzlarında yük olmasın." demişti. Anlamamıştım. Şimdi affetmenin nasıl kudretli bir güç olduğunu biliyorum. Aslında yapılan bi haksızlık yok. Ne yapıyorsak kendimize biz yapıyoruz. Bize bizden başkası psikolojik olarak zarar veremez aslında. Mükemmel varlıklarız. Kendimizi ne kadar yönlendirilebilir kılarsak, o kadar yönlendiriliyoruz.
Sadece sevin. Gerisini evrene bırakın. Soyut bişeyden bahsetmiyorum. Kelebek etkisi diyorum. Siz güzel bakarsanız, güzel görünüyor herşey. Kötü bakarsanız, bataklık.Ama o bataklık sizi de sinsice içine çekiyor farkettirmeden.
Büyürken kızdığınız her kim ve ne varsa, şuanda affedin. Ama gerçekten, içinizden.
Büyümeye devam ederken o yükleri omzunuzda taşımak hamallık.
Sadece olumlu duygu ve çıkarımlarınızı alın yola çıkarken. Dünya da yuvarlak madem, görmek istediklerinizi hiç durmazsanız aynı noktada yakalamanız mümkün. Vajina da değilsiniz, penis de.
8 Ocak 2017 Pazar
Sessizliği artık hayal edemiyorum.
Şu var ki; baştan okumaya korkuyorum. Ya o ben değilim, ya bu. Bambaşka bi devir. -Hayatım için- güzel devir, mis devir. Kalanı çöp. Hepimiz için. Ölüyoruz çünkü. Çok eksildik.
Kendimi arıyorum bu ara. Bulamadığım yerleri beynimde her gidişle yok ettim. Her kalışı il yaptım, ülke yaptım. Her sevişi göğsümde ısıttım, sonra taç yaptım. Seçmedim, itmedim, sevmemezlik etmedim, görmemezlikten gelmedim, anlayışsızlık etmedim, anlamasam da dinledim, hesaplar sormadım, bıraktım.
Geçiştirmedim, geçtim. Kalmadığım halimi böldüm, olmayana verdim. Herkesi önce sevdim. En önemlinin bu olduğuna inandım, bildim, gördüm.
Mucizemi görecek kadar şanslı, tümüyle kavrayamayacak kadar toydum; başımı aldım önüme koydum, fikrimi bedenimden soydum, herşeyi bi kenara koyunca kalanla işte O'ydum.
Olmadı bazen, baştan denedim, tekrar düşündüm, kendimi eledim, başka yollar da denedim, ama çok hissizleştim.
Anlayamadım, sordum, yardım istedim, şevkat gördüm, anlaşıldım, yanlış anlaşıldım, yoruldum.
Kendimi hem işe yaramaz üzerine basılmış bok gibi, hem herşeyi başarabilecek donanıma sahip bi makina gibi hissediyorum.
Ne yaptıysanız bana;
30 Haziran 2016 Perşembe
Gideni var.
Bombalar patlıyor, yarın biz de eksilebiliriz. Yapmayın.
Günaymış benenah.
Hayatımı düzenlemeye çalışırken fazlaca yormuşum kendimi bi kaç aydır. Yeni farkediyorum. Yaklaşık 1 aydır b*k gibiyim afedersiniz, ama elimden gelen bi b*k yok. İnsanlara hemen alışmam, bi anda çokça sevmem, bunlar kötü şeyler mi yoksa olması gereken mi bilememekle birlikte, hem getirisi hem götürüsü oluyor. Ama şu var ki; hayatımda son 3-4 aydır olan olaylar beni inanılmaz kırdı. Hatta biten ilişkimle alakalı yaşadığım herşey bunun yanında küçücük kaldı. İnsanlar kırdı. Ve buna ben tüm içtenliğimle kendim, bile bile izin verdim. Yine.. Asıl koyan şeyse; o insanları çok sevdim.
Hayatıma bi anda girip bi anda çıkıverdiler. Nasıl ve neden oldu hiçbir fikrim yok. Bence onlara sorsan da yoktur bu derecesinin nedeni. Ortada bi neden yok çünkü.Varsa da, benim haberim yok olmalı.
Cicim ayını bile adamakıllı geçiremediğimiz halde çok huzurluyken, neden böyle bi anda gidiverdiniz?
Nasıl?
Sevdiklerim hep gidecekler benim galiba. N'apalım.
Hergün konuştuğunuz ilk insanın, şuan aranacak son kişi olması durumu en can sıkıcısı. Herşey o kadar güzeldi ki. O kadar özledim ki.
Anlayamıyorum.Çok üzgünüm. Ve geçmiyor.
6 Haziran 2016 Pazartesi
Bi değişik haller içindeyim.
Mutluyum, huzurluyum, sinirli ve ya olumsuz herhangi bir duyguya sahip değilim. Herşey tamam.
Yine de bi yerlerde bişeyler mi eksik, yoksa ben mi çok ayrıntıcıyım da geneli kaçırıyorum bilemiyorum.
Bestelerime yöneldim, kendimi, iç sesimi ve kalbimi dinliyorum. Güzel şeyler olacak, biliyorum. Ama artık olan kısma gelmek için delirme modundayım da bi yandan. Aslında Sezen Aksu kadar delirsem yeter. İşime gelir. Ya da Yıldız Tilbe de olur mesela. Coğoşolur hatta. İnceden delirdiğimi söylemiş miydim? Hımm, evet.
Bi de kilo alma evresi ne sıkıcı be. Baydım, bıkDım yeminle.
Denize de giremedik daha. Hep ondan aslında. Bi tekne turu güzel olabilirdi mesela, ama kalabalık olmayanından. Hatta 5-6 kişi bi tekneyi gece kiralasak mesela. Falaaaan.
O değil de, hayat çoğacayip be. Hiç yok, sonra herşey var falan. Kafalar karışık. Hooop lolipop.
Hadi sen bi çay koy canımın içi, ben de sarma tütünden bi sigara sarayım, içer miyiz?
16 Mayıs 2016 Pazartesi
12 Mayıs 2016 Perşembe
Tarihisonraatıcam.
"Kalbimi güzelce kırmana, derin bir iz bırakman için büyük bir hevesle izin veriyorum.."
-Ve hal böyleyken;
Geleceksin, göreceksin, seveceksin.
4 Mayıs 2016 Çarşamba
29 Nisan 2016 Cuma
29416
"Tarih tekerrür etmedi, sen ettin. Ve -özellikle- bugün; bu cümledeki 'özne' görevini, senin sayfanı kendi gününde kapatmak için tükettim."
Yıllar önceydi, bi 'kız çocuğu'ydum. Beni annemden, babamdan ve ağabeyimden ziyade, ilk dostluklarım, ilk sınıfta kalma tehlikem, ön dişimi evin içinde bisiklet sürmeye çabalarken kırışım, ilk şarkı söylediğimde duyduğum haz ve ardından gelen alkış, ilk paramı alamayışım, ilkokuldan lise son sınıfa kadar yaşadığım fiziksel çirkinlik, ilk çıkma teklifi ve egoyu anlayışım, sonrasında da hayatıma giren adamlar ve -onların hayatına giren- kadınlar büyüttü.
Bütün bunlara çok kızgındım.Çok kırgındım.
Henüz affedebilmenin o yüce huzurunun farkında değildim. Öfkemi öfke duyduğum şeyden çıkarmaktı bana hep doğru gelen. Ama bi yerlerde hep bi yanlış olduğunu biliyordum. Aslında eksiklik..
Kızgınlığım çocukluğumdanmış meğer, geçti. Geçer tabii; herkes gibi değil miyim? :)
Çözdüm bunu sonunda. Kimseden bi farkım yok ki benim. Kimseden hiçbir farkı yok kimsenin.
Çünkü; herkes seviyor, herkes kızıyor, herkes küsüyor, herkes düşüyor, herkes kanıyor, herkes ölüyor, herkes öğreniyor ve sonunda -eli mahkum insanoğlunun- herkes BÜYÜYOR..
Bazısı büyümeyi reddedip yolun yarısında hayatını kendinin bitirebileceğine inanıyor mesela, gördüm bunu, anladım. ANLADIM.
Güzel zamanlar değillerdi hiçbiri, -bana göre- berbatlardı hatta. Ama sonucu yarı yarıya. Beceremediğin ve hayatında yanlış yapıp bunu göremediğin bütün yeteneklerini düzeltmene sebep olan şeyler oluyorlar o "berbat şeyler"..
Her "pişmanım"; bir "iyi ki" oluveriyor yani..
AMA ;
Tüm bunların genel olarak tek bir büyük götürüsü oluyor; "mükemmel"leştikçe, mekanikleşiyorsun..
-Ki bence bu bile dönüştürülebilir bir dönem...
Yaşıyorsak -ölene dek- öğrenicez...Hayat böyleymişse demek ki.
:)
https://www.youtube.com/watch?v=qClNBm-cVZY
15 Haziran 2015 Pazartesi
ellerin sigara kokar.
Eskiden beni tanıyanlar bilirler, eğlenmeyi bilen bi yapım vardı. Yıllar geçtikçe omuzumdaki yük arttı ve gitgide yapılan herşey beni fazlaca yormaya başladı. Tamam, bu normal. Herkesin derdi kendine en büyük.. Ama hani derler ya ' benim yıldızım düşük..' Bende yıldız yok gibi.
Yani nankörlük yapmayayım ama, gerçekten bedevi bahtına sahip oldum her geçen sene sonunda. Bu sadece benim hissettiğim değil, çevremdekiler tarafından da kabul edilen..
Nasıl oluyor bilmiyorum.
Nasıl oluyor da bu kavramlara takılıp kalıveriyor bazılarınız? Nasıl oluyor da, sevmek en kolayken sırf istemiyorsunuz diye en kötü oluveriyorum? Nasıl gerçek davranmak bu kadar irite ediyor sizi? Ya da siz sevmiyorsunuz diye sevdiklerinizin de sevmemesi için bu kadar çok çaba harcıyorsunuz? Nasıl oluyor tanrıya benden daha çok inanırken bu derece gamsız ve umursamaz davranabiliyorsunuz? Neden statünüzü hayatınızdaki insanlara karşı kullanabilecek kadar cüretkarsınız? İstediğinizi aldığınız zaman nasıl bu kadar 'goy goy'cu bi tutum içinde, hiçbirşey olmamış gibi gülebiliyor dahası adeta gözüme sokmaya çabalıyorsunuz?
Gerçekten bunları ben mi kurguluyorum?
Ya bu derece zeki olduğumu henüz farkedemedim, ya da bazılarınız hayatlarını 'salağa yatmak' üzerine kurup gün geçiriyor. Ki bunun ben mastürbasyondan hiçbir farkı olduğunu düşünmüyorum.
Birileri kutlayacak mı sizi? Çabanız takdire şayan evet, ama hayatınız yönünde kullansanız, ortalama bi hayatın içinde kendi seçtiğiniz arkadaş çevreniz tarafından sadece 'goygoy' a çağırılmazdınız..
Kusura bakmayın ağır oldu biraz galiba, ama yüzleşmeniz gereken bi yüzünüz var.
Hayatım boyunca ailem dahil yalan söylememek için o kadar çabaladım ki, ergenliğimden itibaren beceremez hale geldim. Hayatıma çok az insan soktum, çok seçtim -çok da lazımmış gibi- ama bu da hiç bi işe yaramadı.Seçtiklerimin seçtiklerini sen seçemiyorsun çünkü ve dolayısıyla birini seçmiş olmak pek bi işe de yaramıyor.. Dedim ya; bahtsız bedeviyim ben. Bunu zaman zaman değiştirmeye kalksamda bazı şeyler benim değil, evren tarafından karşılanıyor. Önüne geçilmiyor. Ve o ne kadar 'önüne geçilemeyen ' durum varsa, hepsini sıkıştırılmış 15 gün özel eğitimi şeklinde hayatım boyunca yaşadım, hala yaşıyorum.
Çok zor durumlarda kaldım ya da bırakıldım. -Aslında genelde bırakıldım da, böyle söylesem okurken "sen de kendinde hiç kabahat aramıyosun" demek için bahane sunmuş olucam. Bi de bununla uğraşmayayım diye öyle yazıyorum-.. Kaldığım tüm zor durumlardan tek başıma çıkmaya çabaladım ama hiç başaramadım. Düzlüğe çıktığımı sandığım balçıktan sonra hep bataklıklar, çöller, uçurumlar, dağlar, tepeler geldi. Bi bitmedi anlayacağınız.. İşin en b*k tarafı da, yanınıza seçtiğiniz yol arkadaşınızın hep başka bi yol arkadaşı daha varmış meğer.. Yani, seçemediğin bi sürü insan daha..
- Yol yorgunluğunu yol arkadaşının hafiflettiğini düşünürken, öğrendiğinde omuzlarına oturan başkalarını düşün..
- Ve tüm bunlar yetmez gibi bi de üstüne bunların verdiği yorgunluk yetmiyomuş gibi "sen dünyanın en olumsuz insanısın!!" gibi bi söylemi önce çiğne sonra yut ve sindir..
Hadi bi de siz deneyin, ben yıllardır yapamıyorum.
Ellerim sigara, ağzım alkol kokuyor ve bunun en büyük sebebi sizin 'beş para vermeden savurduğunuz değer yargılarınız'.
Şimdi bu kadar ağır konuşurken ben, herkes payına düşeni aldıysa, hadi hiç olmamış gibi dünyanın en olumlu insanı oluverin bana.
12 Mayıs 2015 Salı
kör-eliyor insan.
Yaş aldım, yaşlandım.
Rahatlardım eskiden burada. Şimdilerde bazen aklıma geliyor.
Akıcı, akılcı yazılarım vardı. Beğenirdim yazdıklarımı..
Şimdi yazamıyorum.
Bişeyden vazgeçtiğinde onu tamamen unutabilir misin? Çıkamıyorum işin içinden. Çıkan beri gelsin.