1 Şubat 2017 Çarşamba

İnsan-lık / çay'dan-lık

Hayatımı takip etmek isteyen çok fazla insan olduğunu görmek bana çok ilginç geliyor, ve şimdilerde anlıyorum. Düşünmek istemiyoruz, magazin rocks!
Sevgilim var mı, kolay yem miyim, beynim var mı, kullanabiliyo muyum, ne kadar kullanabiliyorum? Kimle kavga etmişim, kime ne demişim, kim bana ne demiş,kimlere düşmanlık besliyorum, olaylar nasıl gelişmiş..
Hepsini anlatıcam yazıda.


İnsanlar artık belirli bazı kavramları yok sayıyorlar çünkü gerek kalmadığını düşündükleri çok fazla kırgınlık yaşamışlar bence. Çok fazla gözlem yapıyorum. İnsanları tanıyabilme sürem oldukça düşmüş durumda. Bir, hadi bilemedin iki, üç görüşme sonrasında tam bir analiz yapabildiğimi düşünüyorum. Pek az şaşırtıyor insanlar beni. Bu süreçte bi şey daha anlamaya başladım. Aynı zamanda sabır gücümüz de artıyor, alışma eşiğimiz düşüyor. Daha kolay alışıp, sabrederek şaşırmayı bekliyoruz sevdiklerimize karşı. Bildiğimiz kötü şeyleri duyduğumuzda öfkelenmemizin kıvılcımı bu.
İnançlı inançsız farketmez insanlarda inanma eğilimi mevcut. İnanmak istiyoruz çünkü tüm duyularımız buna bağımlı aslında. İyi gelir inanmak. Bi insana, bi olaya, bi hayale, bi varlığa, tanrıya, evrene, evrime, içindeki çocuğa, aynadaki büyüğe..
Var olmak için hayatta kalırken kodumuza işlenmiş en önemli içgüdü. İnanç.

Birilerine inanıp, inandığına pişman olanlar için bi kaç şey yazacağım bu noktada..

Öncelikle kandırılmış olmak bu dünya üzerindeki en önemli öğretidir. Kendimizden öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu gördüğümüz ve bazı konularda kendimizi yanlış telkinlediğimizi anladığımız ilk andır kandırıldığımızı öğrendiğimiz anlar.Öfkeleniriz, kırılırız, bağırırız, ağlarız, 'depresyon'lar yaşarız kendimizce. Kendi kendimizi yerden yere vururuz. sorgularız. Ama çok azımız doğru anektodlar ediniriz.

Hiç şöyle düşündünüz mü mesela?

Evrende o kadar mükemmel bi dengede ve uyum içindeyiz ki, bizim tam zıttımızdan illaki bi tane var ve biz yaşantımız boyunca en az biriyle çeşitli sıfatlarla karşı karşıya geliyoruz. Anlaşamayınca, karşımızdakileri kötü ya da sebep ilan edip ilişkilerimizi olmadık şekilde kestirip atmaya yelteniyoruz.
Asıl önemli olan doğru çıkarımla gerçekten doğru bireyler olabilmek değil miydi? Hepimiz daha iyi olabilme telaşında değil miydik? 

Genlerimize kodlanmış olan kalıtsal özelliklerimizi değişemez ilan etmişiz, ama evrime de inanıyoruz.
Kafalarımız çok karışık.

İnsanlar egolarıyla doğarlar. Yaptırım uygulayabildikleri düzeyde egolarını beslerler. Bazıları bu durumu erken ayar ve ve egoyu yenmenin kendinde neleri geliştirebileceğini anlayıp ilkelliği reddeder.

Egoya göre yaşam, insan ırkı için ilkelliktir.

'Ben böyleyim' diye birşey yoktur. 10 yaşımızda hoşlandığımız kız ya da erkekle yaşamıyorsak, hala tüm defterlerimizi pembe renkte kaplamak için ölmüyorsak, o zamanlar ayıp dediğimiz şeyleri şimdi kızdığımızda başkalarına söyleyip eğlenebiliyorsak mesela, böyle falan değiliz.
Zaman değişirken, teknoloji gelişirken, yeni nesile ayak uydurmaya çalışırken kendimize yaptığımız en büyük kötülük; sıkışınca "ben böyleyim" in arkasına sığınıp, kabul görmeyi gururla beklemektir. Bu da yaşadığımız ve anlayıp, atlatmamız gereken en büyük egolarımızdan biridir.
Bir diğeri de, hiçbirimizin bulunmaz hint kumaşı olmadığı gerçeğidir. Malesef ki, insanlar ortalama yüz yıl yaşarken egolarına yenik düştükleri bir çok zaman dilimi olacaktır. Birileri sevecek, birileri gidecektir. Birileri gülecek, birileri ağlayacaktır. Denge olmak zorundadır. Ve dengeyi bunun gibi bi çok unsur oluşturur. Anlamamız ve sindirmemiz gereken, o kriz anlarının ardında ne gizli olduğudur. Sebep de olmayabilir, ama bir tecrübe her zaman edindirir. O tecrübeleri düzgün analiz etmeliyiz. Doğruya göre. Kızgınlık, öfke ya da herhangi bir olumsuz duyguya göre değil.
Affedin mesela. Bunu ilk duyduğumda çok komik gelmişti. Annem ilk aldatıldığımı öğrendiğinde küplere binmiş ama "s.ktret kızım, sen affet, senin omuzlarında yük olmasın." demişti. Anlamamıştım. Şimdi affetmenin nasıl kudretli bir güç olduğunu biliyorum. Aslında yapılan bi haksızlık yok. Ne yapıyorsak kendimize biz yapıyoruz. Bize bizden başkası psikolojik olarak zarar veremez aslında. Mükemmel varlıklarız. Kendimizi ne kadar yönlendirilebilir kılarsak, o kadar yönlendiriliyoruz.

Sadece sevin. Gerisini evrene bırakın. Soyut bişeyden bahsetmiyorum. Kelebek etkisi diyorum. Siz güzel bakarsanız, güzel görünüyor herşey. Kötü bakarsanız, bataklık.Ama o bataklık sizi de sinsice içine çekiyor farkettirmeden.

Büyürken kızdığınız her kim ve ne varsa, şuanda affedin. Ama gerçekten, içinizden.
Büyümeye devam ederken o yükleri omzunuzda taşımak hamallık.
Sadece olumlu duygu ve çıkarımlarınızı alın yola çıkarken. Dünya da yuvarlak madem, görmek istediklerinizi hiç durmazsanız aynı noktada yakalamanız mümkün. Vajina da değilsiniz, penis de.


Hayatınızaataçlınot:

Size ne benim hayatımdan ulan?
'Çay'danlık olmayın, düşünün.